15 Kasım 2011 Salı

GÜZEL TÜRKÇEMİZ


Türkçe, günümüzde uluslararası bir konuşma dili konumundadır. Türkçemiz her geçen gün “Dünya dili” olma yolunda ilerlemektedir. Bu durumun sağlam bir zemine oturtulması için dünyadaki bütün Türkler arasında ortak bir iletişim diline ihtiyaç vardır. Ortak iletişim dili için en önemli araç ise, basın yayın araçlarıdır. Ortak kullanılan dilin de güzel olması gerekir.

Kitle iletişim araçlarının toplumu bilgilendirme ve bilinçlendirme konusunda çok önemli bir görev ve işlevi üstlendiği malumdur. Medya, bu ulvi görevi yerine getirirken Türkçemizin güzel kullanılmasına da özen göstermelidir.

Konuya daha önceki yıllardan baktığımızda, kitle iletişim araçlarında Türkçenin çok güzel kullanıldığını söyleyebilmek ne yazık ki zordur. Güzel Türkçemizin söyleyişine pek dikkat edilmemiş; yerel ve argo ifadelere çok fazla yer verilmiştir. Pek çok kelime, kalıp ve ifade halen yanlış kullanılmaktadır. Bu durum ise, dilimizin o güzelim ses ahengini ve estetiğini bozmaktadır.

Türkçe açısında uygun olmayan kimi  söz ve kalıplar, televizyon dizileri ile hayatımıza, gizlice ve hissettirmeden sokulmaktadır. Bu tip uygunsuz ifadeler fark edilemeden konuşmalarımızın içine sızmakta; özellikle  gençler arasında ağızdan ağza yayılmaktadır. Gençlere bu durumun Türk dilini yozlaştırdığını söyleseniz; herhâlde, şu cümlelerle karşılaşırsınız :

        “Oha falan oldum” duydunuz mu? Türk dili yozlaşıyormuş. Böyle “manyak güzel” bir dil yozlaşabilir mi? “Artı” bizim dilimiz son derece köklü. Öyle kolay değil zarar görmesi. Saçmalık bunlar ve bu saçmalıklardan “kal geldi” artık. Söylenti “lan” bunlar. Ortalık bu söylentilerle “yıkılıyo”.  “N’olcak” şimdi? Türkçe elden gidecek “deeermişim”. “Çüş falan, yaaani”, buna izin verecek “diiliz” “heralde”, “bi” “şiler” “yapcaz” artık.

Dildeki bu tür basit ifadelerin öncelikle düşünce sistemimize önemli darbeler vurmaktadır. Çünkü, yapılan yeni araştırmalar gösteriyor ki dil ile düşünce arasında büyük bir ilişki vardır. “Dil, düşüncenin evidir” biçiminde ifade edilen bu gerçek, aslında Türkçemiz için de son derece geçerlidir. Türkçemize, düşünce evrenimize ve geleceğimize kıymayalım!

Bunun içinTürkçenin doğru ve estetik kullanımı konusunda bilinç oluşturulmalıdır. Hiçbir duygusallığa kapılmadan Türkçe dünyanın en köklü, en zengin ve en estetik dillerinden biridir, diyebiliriz. Ancak, burada Türkçenin bu üstünlükleri yanında Türkçe konuşanların, bu hazineden yeterince faydalanamadıkları bir gerçektir. Bu noktada neler yapılması gerektiğini şöyle sıralayabiliriz:

          Öncelikle, Türkçenin zenginliğine ve gücüne inanıp toplumsal bilinç oluşturmak gerekir.
        Anne ve babaların, sanatçıların, eğitimcilerin ve özellikle çocuk eğitimcilerinin bu konuda toplumsal bir duyarlılık kazanarak bir  uzlaşmaya varmaları gerekir.
        Televizyon yapımcılarının program yaparken içerik dışında dile, estetiğe ve kültürel değerlere de dikkat etmeleri gerekir. Çocuklarımızın geleceğinin, düşünce ve hayal güçlerinin bu programlarda gizli olduğunu asla unutmamalıdırlar. Bu konuda RTÜK’e çok önemli görevler düşmektedir.
          Devletin resmî kurum ve kuruluşlarındaki titizlik ve özenin, özel iş yerlerine de yansıması gerekir. Özellikle iş yeri adlarındaki yabancılaşma, ticarî ürünlere verilen adlar noktasında Türkçeleştirme konusunda son derece hassas olmaya ihtiyaç vardır. Çevremizi temiz tutmak, dildeki yozlaşma örneklerini temizleyerek de yapılabilir

      Peyami Safa’nın veciz bir sözü var: “Hiç kimse dilin vatandan daha az kutsal olduğunu söyleyemez”. Bence dilimiz konusunda herkes bilinçli, tutarlı, gayretli olmalıdır. Yabancı kelime ve kavram kullanmak, tek başına gelişme ve ilerlememize bir katkı sağlamaz. Ve asla unutmayalım ki bir insan en iyi, en sağlam, en verimli düşünceyi ancak ana dili denizinde üretebilir. Dilimizi korumak ve geliştirmek aslında bütünüyle kültürümüze ve geleceğimize sahip çıkmaktır. Dilimiz, kimliğimizdir; kimliğimize sahip çıkalım!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder