Kitap Okuru Bir Toplum
Muyuz-2?
Prof. Dr. İbrahim
ORTAŞ, Çukurova Üniversitesi.
Orhan Pamuk “Yeni Hayat”
kitabında der ki “bir kitap okudum, hayatım değişti.”. Aslında çok anlamlı bir
ifade. Özellikle kitap kurdu insanlar bilirler ki okudukça yaşamları anlam
kazanır. Yaşamı daha iyi algılar, karşılaştıkları sorunu daha kolay
çözebilmektedirler. İnsanın yaşama anlamlı başlaması, kendisine erken yaşlarda
bir yol haritası çizmesi geleceğinde birlikte olduğu insanları daha iyi, daha
doğru daha güzel görmesinin yollarını aramasını sağlayacak düşünme gücü
katacaktır. Kitapların, kendini, ortamını, ülkeni, öteki ülkeleri, yer altı yer
üstü zenginlikleri gökyüzünü size tanıtacaktır. Kitap insan kişiliğini,
karakterini ve doğrularını tanıtacak, geleceğe yeni ufukların açılmasını
sağlayacaktır. “Bilginin insana verdiği mutluluk ne para ne de servet ile
sağlanabilir” özdeyişinin önemini ancak bunu yaşayanlar bilir. E. Gibban “
okumayı hiçbir servetime değişemem” ifadesi ile yaşamdan aldığı tadı
vurgulamaktadır. İbn-i Sina gibi dünyaca ünlü bilgin “gecelerim hep okumakla
geçerdi” diyor. Katip Çelebi “ mumlar tükenir, güneş, doğar, ve ben hala
okurdum” diyerek okuma alışkanlığını ortaya koymaktadır. Montesquie ise “ okuma
ile üzüntülerimi gideriyorum” diyor. Ünlü kimya bilimcisi Madam Curie “ bütün
yoksulluğuna karşın geceleri sokak lambaları altında ders çalışarak eğitimini
tamamladığını belirtiyor, yaşam öyküsünde.
Yaşamın farkına varmak,
olayları sentezlemek veya analiz etmek için belirli bir bilincin oluşması
yaşamdan zevk almak için okumak ve mutlaka okumak gerekir. Aksi taktirde Uğur
Mumcunun meşhur sözü olan “bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olunur”. Maalesef
birçok kişinin TV ekranlarında veya birilerinden duydukları bir iki ifadeyi
kullanarak uluorta konuştukları görülmektedir.
Gelişmiş Ülkelerde Okuma Alışkanlığı Bir
Yaşam Biçimine Dönüşmüştür.
Sık sık batı ülkelerini
ziyaret eden öğrenciler ve yetkililerin hayran kaldıkları bir olgu, bindikleri
toplu taşıma araçlarında gördükleri okuyucu kitlesinin çokluğudur. Otobüs veya
trene bindiğinizde bizler hariç herkesin elinde bir kitap iki durak arasını
bile değerlendirmesidir. Parkta bahçede, tatilde, deniz kenarında, yemekhanede
boş anda kitaplar açılıyor ve bir sayfada olsa okunuyor.
Özellikle Doğu Avrupa
ülkelerinde halen kitapçıların önünde sepetleri ile kitap satın almak için
kuyrukta bekleyen insanlara sıkça rastlamaktayız. Temmuz 2005’in başında
Portekiz’de Lizbon üniversitesinde düzenlenen bir kursa eğitmen olarak
bulunduğum dönemde ilgimi çeken en önemli olgu insanların her fırsatta kitap
okuması olmuştu. Kursun yapıldığı mekan ile konakladığımız yer arasında hatırı
sayılır nitelikte bir mesafeyi her gün bir tren, bir metro ve otobüs ile
sağlamaktaydık. Tren istasyonuna girer girmez insanların işine yetişmek için
acelesi yanında her köşede insanların ellerine bedava gazete tutuşturmaya
çalışan kişilerin çabası hayatımda okumaya verilen önemin en büyük işareti
olmuştu. Metroda yine aynı heyecan. İçimden keşke benim ülkemde de belediyeler
böylesi bir etkinlik düzenleseler. Lizbon biraz da İstanbul’a benzemesi
nedeniyle keşke bizde de herkese sabahları okunacak birkaç sayfalık bir gazete
verilse belki bir kaç insanımız boş zamanının değerlendirir diye düşündüm.
Merak ettim Portekizce bilmememe rağmen genel içerik ve hedefledikleri anlayışı
öğrenmek için yerel arkadaşlara sordum. Dağıtılan 15 sayfalık tabloid türü
gazete, yerel yönetimin faaliyetleri, genel haberler, sağlık, reklamlar, hava
durumu vs. her şeyden önce insanların trende ve metroda bir durakta olsa
otururken genel bir bilgi sahibi yapmaktır. Ayrıca bazı batı ülkelerinin
üniversitelerinde günlük veya haftalık “Kampus” gazetesi belirli noktalara
yerleştirilen kumbaralarda ücretsiz alınabilmektedir. Hep yurt dışına çıkanlarımız
sık sık belediye otobüslerinde kitap okuyan insanların davranışlarını gıpta ile
izlediklerini söylerler. Nedense hep söyleriz ancak kendimiz okumayız. Bu
konuda biraz kötü bir örnek olduğumuzu söyleyebilirim. Sanırım biraz “mış” gibi
yaşıyoruz. Prof. Dr. Doğan Cüceloğlu “Mış Gibi Yaşamak” adlı kitabında
dünyadaki gelişimlerin tersine bizde okumuşların olayların farkına
varılabilirlik konusunda sıradan insandan daha geri olduğunu ve güven
vermediğini belirtiyor.
Zamanını Okuyarak Geçiren Bir Toplum Değiliz
Son yıllarda sıkça şikâyet
konusu olan zamansızlık nedeniyle kitap okunamamasının gerekçesinin arkasındaki
en güçlü etki çoğumuzun farkına varmadan zamanımızın önemli kısmında TV
izlemesi yatmaktadır. İnsanların mesai sonrası saat 17 00 ile yatsıya kadar
olan 22 00 kadarki programların büyük çoğunluğu tele vole, şiddet ve ideolojik
ağırlıklı görüntüler. Türk toplumunun yine Sayın Temizel’in ifadesi ile dünya
birinciliği ile ortalama TV izleme alışkanlığı 4-5 saat arasındadır. Günde
Internet ve TV ile geçirdiğimiz zamanı düşünürsek okumaya ne kadar zaman kalır
merak etmeye başladım. Doğal olarak Internet ve TV’den de bilgi alınabilir
ancak uzmanlar okumanın daha etkili olduğunu belirtiyorlar. Belgesel, kültürel,
sinema, sanat, tartışma, reklamsız haber neredeyse yok denecek kadar az. Bugün
artık insanların yokluk ve diğer nedenlerden dolayı neredeyse tek eğlence
kanalı ve zaman geçirebildiği tek objesi olan TV ekranları neredeyse insanları
karşısına kilitlemektedir. Büyük çoğunluğu genç olan nüfusun bu kültür ile
yetiştirilmesinin gelecekte yaratacağı etkileri şimdiden düşünmek zorundayız.
Türkiye Okuyan İnsanı Sevemedi.
Bizde maalesef bu
alışkanlık yok ve kitap okuma da başta devlet tarafından kötü ve zararlı olarak
gösterilmiştir. 12 Eylül sonrası kitap okumak sanki ideolojik guruplara özgü
bir davranış gibi gösterilerek yakalanan şahıslar ile birlikte okuduğu kitaplar,
ders kitapları dahi ayırt edilmeden kamuoyuna zararlı diye tanıtıldı. Kim
gerçekten suçlu ve zararlı tespiti yapılmadan, özellikle de okuyan ve düşünen
kişiler bu süreçte hep mağdur duruma düşürüldü. Maalesef ülkemizde gelişen
dinamik gençliğin eleştiri yapma şansı elinden alınarak sistemi eleştirmeyen ve
kabullenen bir gençlik yaratıldı. Çok genç yaşta evden başlayarak sürekli
dövülen, sus sen bilmezsin, aklın ermez, büyüğüne saygı, otoriteye saygı
kişinin kişiliğini önemli ölçüde zedelemiştir. Kitap okuma alışkanlığı
kazandırılamamış toplum ne yapacağını bilemeyecektir. Devlet kitap okuyanı ve
okutanı hain ve düşman ilan etmiştir. Kitapların bir taraftan yasaklanması,
diğer taraftan yayıncıların yasaklanması yanında pahalı olması kitap
okunmasının önündeki en büyük engeller olarak görülüyor.
Sanırım geçmişte kitabın
yanlış tanıtılması ve okuyucunun mağdur duruma düşürülmesinin okuma
alışkanlığının azalması üzerinde büyük bir etkisi oldu. Ancak hepsinden
önemlisi okuma alışkanlığı kültürü toplumumuza yerleşmedi. Türk toplumu ne
yazık ki batı toplumu ile karşılaştırıldığında okuma alışkanlığı yeterince
gelişmiş değildir. Cumhuriyet kurulduğunda toplumun %90’nı okuma yazmadan
yoksun olduğu şeklindedir. Bugünde halen Cumhuriyet kurulduğundan bu yana okuma
yazma tam olarak sağlanamadı. Türkiye de OKURYAZAR olmayanların ORANI bugün
Türkiye genelinde 8,5; Güneydoğuda ise bu oran 22,8. Kadınların %30’una yakını
okuma yazmadan yoksun. Ne yazık ki okuryazar olmak da yetmiyor.
Bu durum bile okuma
yazmanın önemini yeniden düşünmemizi sağlamaktadır. Bilgi çağında halen okuma
yazma bilmeyen ve var olanların da oranının 4 olması ile Türkiye'nin insani
gelişmişlik düzeyi arasında ciddi bir ilişki olduğunun göstergesidir. Ancak son
yıllarda en çok üzüldüğüm bir olgu da, gençliğin gerek eğitmenler ve gerekse de
aileler tarafından kitap okuma yerine sürekli sınava hazırlanma telkinin
yapılmasıdır. Sürekli sınava hazırlanan ve kitap okutulmayan milyonlarca genç
eli kolu bağlı durumdadır. Bu anlayış maalesef bugün insanımızı duygu, düşünce
ve iç zenginlik yönünden köreltmiştir. Kişinin öğrenme becerilerinin
tamamlandığı 20 yaşı sonrası çok sayıda insan iş yapamaz konuma gelmektedir.
Okuma Alışkanlığı Kazandıralım
Yapılan bütün araştırmalar,
erken dönemde okuma alışkanlığı kazanan çocukların kelime hazinesi ve düşünme
yeteneği artmakta buna bağlı olarak yaratıcı zekâ, dinleme konuşma yeteneğinin
geliştiği belirtilmektedir. Benim de kendi gözlemim okuma alışkanlığı olmayan
kişinin istediği kadar derece alsın, makam ve mevkiye gelsin, alternatif
düşünme, yaratma ve farklılık yaratma konusunda yetersiz olduğu görülmektedir.
Kitap insanın kişiliğini, karakterini ve doğrularını tanıtmak, geçeği yeni
ufukların açılamasını sağlaması bakımından önemli. Kitap ve bilgi yaşamı gönül
gözü ile görülmesini sağlayarak iç zenginlik yaratması bakımından önemlidir.
Gallius, “kitaplar sessiz
öğretmenlerdir” diyor. Bazen toplum eğitimi için bazı teknikler geliştirerek
okuma alışkanlığı kazandırabiliriz. Basından öğrendiğimizi kadarı ile, 21 Ekim
tarihli Hürriyet Gazetesi Kahramanmaraş ili Türkoğlu ilçesinde lise
öğrencilerini taciz eden bir gence okullar için önerilen 100 temel eserden üç
tanesini polis gözetiminde zorunlu okuma cezası getirmiştir. Çok anlamlı ve
yapılması önerilen bir ceza. Ne yazık ki ceza alan genç bir süre sonra kitap
okumak yerine cezaevinde kalmayı tercih etmiş. Savcının bu anlamlı teklifini
maalesef gencimiz sanırım bilincinin yetersizliği nedeniyle doğru
değerlendirememiştir. Genç birkaç gün sonra okumaktan vaz geçmiş ve cezaevinde
olta atmayı benimsemiştir. Yine de savcıyı kutluyorum. Benzer bir davranış
Doğuda bir ilimizde gerçekleşmiştir. Şanlıurfa’da bir okul müdürü okumayı
yaygınlaştırmak için muz ve meyve suyu promosyonu yaratmış. Söylenti o ki bazı
öğrencileri bu sayede ilk defa muz’un tadına bakmışlardır.
Eğitilmiş İnsanlara Toplumu Aydınlatma
Görevi Düşüyor
Batıda gördüğümüz gibi
başta aydınlarımız, öğretim üyeleri, öğretmenler, mühendisler, doktorlar, okuma
zevkini topluma benimsetmek isteyen tüm kişilerin örgütlenmesi ve topluma örnek
olmasının yolları aranmalıdır. Herkesin yanında kitap bulundurması ve bir
dakika bile zamanı olsa kitap okumaları örnek bir davranış olacaktır.
Özellikle batıda trende ve
otobüslerde insanların oturur oturmaz kitabını açma alışkanlığını ülkemize
benimsetmek için örnek oluşturalım. Özellikle gençler için okumanın öneminin
beyin gelişimi ve düşünme sistematiğinin kazanılması açısından önemlidir.
Gençliğin erken dönemlerde okuması ve dağarcığını doldurması ve edindiği bilgi
ile geleceğinin yol haritasını çizmesi sağlıklı bir Türkiye için önem arz
etmektedir.
Evde mutlaka her akşam
çocuklarımızın yanında kitap okuyarak örnek olmamız gerekir. Gerekirse biraz da
TV ekranlarını çok önemli programların olduğu saatlerde izleyelim, yoksa her
saatte TV izlemenin gerekli olmadığını gösterelim. Bizleri zenginleştirecek
kitap okuma kursları düzenleyelim, çevremizdekileri sürece teşvik edelim, kitap
üzerine sohbetler yapalım. Bir şekilde kitap sevgisini birbirimize sevdirmeye
çalışalım.
Bize bu şekilde yaşamak
yakışır.